Anksiyete, bireyin tehdit algıladığı bir duruma karşı verdiği doğal bir tepki olarak tanımlanabilir. Bu tepki, endişe, korku, gerginlik gibi duygularla birlikte zihinsel ve fiziksel belirtilerle kendini gösterir. İnsan beyninin “kaç ya da savaş” mekanizması devreye girdiğinde, kalp atışı hızlanır, kaslar gerilir ve beden tetikte olur. Bu aslında hayatta kalmamıza yardımcı olan bir mekanizmadır. Ancak bu kaygı, günlük yaşamı olumsuz etkileyip süreklilik kazanıyorsa, artık klinik bir sorun olan anksiyete bozukluğu haline gelir.
Herkes zaman zaman kaygılanabilir. İş görüşmesi, sınav ya da önemli bir karar öncesi hissedilen gerginlik normaldir. Ancak klinik düzeydeki anksiyete, bu duyguların süreklilik kazanması, kontrol edilememesi ve yaşam kalitesini ciddi biçimde düşürmesidir. Bu tür bir anksiyete kişiyi işlevsiz hale getirebilir.
Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB): Bu rahatsızlık, kişide sürekli tekrar eden düşünceler ve zorlayıcı davranışlarla kendini gösterir. Kişi istemsiz bir şekilde zihninde beliren bu düşünceler nedeniyle yoğun bir tedirginlik yaşar. Bu huzursuzluğu azaltmak adına bireyler sık sık ellerini yıkar, kapı kilidini ya da ocağı defalarca kontrol eder. Halk arasında genellikle "takıntı" olarak adlandırılsa da bu durum ciddi bir ruhsal rahatsızlıktır. Eğer kişi bu davranışları yerine getirmezse içsel gerilim artar ve bu durum günlük yaşamını sekteye uğratır, kişiyi hem zihinsel hem de fiziksel olarak yıpratır.
Panik Atak: Gerçekte hayati bir tehlike söz konusu olmamasına rağmen, bireyde yoğun korku ve endişe hali yaratan bir durumdur. Belirtileri oldukça yoğun yaşanır; kişi çoğu zaman kalp krizi ya da felç geçirdiğini düşünebilir. Atak sırasında kalp çarpıntısı hızlanır ve nefes alışverişi zorlaşır.
Her ne kadar sürekli kaygı hali ile panik atak bazı ortak belirtiler taşısa da, birbirinden farklı rahatsızlıklardır. Sürekli kaygı halindeki kişi uzun süreli ve kalıcı bir huzursuzluk yaşar; bu durum bilinçaltında devam eder. Panik atakta ise birey kendini ciddi bir tehdit altında hisseder, bayılacak gibi olur, kalbi hızla çarpar ve nefesi kesilir. Bu durum birkaç dakika ya da birkaç saat sürebilir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB): Kişinin geçmişte yaşadığı travmatik bir olayın ardından ortaya çıkan korku ve fiziksel belirtilerle kendini gösterir. Yaşanmış olaylar zihinde yeniden canlanır ve kişi o anları tekrar yaşıyormuş gibi hisseder. Uykusuzluk ve fiziksel ağrılar bu durumun yaygın etkilerindendir.
Yaygın Kaygı Bozukluğu: Bireyin yaşamın hemen her alanında sürekli endişe duymasıdır. Deprem, hırsızlık, hastalık, maddi sorunlar gibi kontrolü dışında gelişen olasılıklar kişide sürekli bir huzursuzluk hali yaratır ve bu durum uyku düzenini de olumsuz etkileyebilir.
Agorafobi: Bu durumdaki bireyler, kaygı durumları sırasında yardım alamama ihtimalinden korktukları için belirli ortamlardan kaçınırlar. Sinema salonları, toplu taşıma araçları ya da doğa gibi sağlık hizmetlerine ulaşımın zor olduğu yerlerde bulunmaktan çekinirler.
Sosyal Fobi: Kişi kalabalık içinde küçük düşeceği ya da alay edileceği korkusuyla sosyal ortamlarda bulunmaktan kaçınır. Bu bireyler toplum içinde konuşmak, yemek yemek veya etkinliklere katılmak konusunda yoğun bir çekingenlik ve gerginlik yaşarlar.
Pek çok psikolojik rahatsızlıkta olduğu gibi, anksiyete bozukluğunun da kesin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte, yaygın anksiyete bozukluğu yaşayan bireylerde, beyinde doğal olarak bulunan bazı kimyasalların dengesizliği bu duruma yol açabilmektedir. Bu kimyasallar arasında yer alan serotonin ve norepinefrin, nörotransmiter olarak adlandırılır. Beyindeki bu kimyasal değişimlerin yanı sıra, kalıtımsal yatkınlık, yoğun stres, kronik hastalıklar (örneğin diyabet, kalp rahatsızlıkları, KOAH), kullanılan bazı ilaçlar, zararlı madde kullanımı ve çevresel etkiler de bu bozukluğun nedenleri arasında sayılmaktadır.
Özellikle erken yaşlarda yaşanan travmatik deneyimler, beynin korku ve tehdit algılama mekanizmasını daha hassas hale getirebilir. Bu durum bireyin stres karşısında aşırı tepki vermesine neden olur. Yapılan çalışmalar, çocuklukta başlayan kaygı bozukluklarının oluşumunda hem çevresel koşulların hem de genetik faktörlerin birlikte etkili olduğunu göstermektedir. Yukarıda belirtilen semptomlardan yalnızca biri bile çocuklarda gözlemleniyorsa, zaman kaybetmeden bir uzmandan yardım almak faydalı olacaktır. Bu konuda çevrim içi psikolog desteğiyle kaygı bozukluğu tedavisine başlanabilir ve profesyonel bir yol haritası oluşturulabilir.
Anksiyete bozukluklarının gelişiminde birçok etken rol oynamaktadır. Bu risk faktörleri genellikle biyolojik, psikolojik, çevresel ve kişilik temelli unsurlar olarak sınıflandırılabilir. Özellikle birden fazla faktörün bir araya gelmesi, bireyde anksiyete geliştirme olasılığını önemli ölçüde artırmaktadır.
Biyolojik risk faktörleri arasında ilk sırada genetik yatkınlık gelmektedir. Ailede anksiyete ya da diğer ruhsal bozuklukların bulunması, bireyin bu tür sorunlara karşı daha duyarlı olmasına yol açabilir. Ayrıca, serotonin, GABA gibi nörotransmitterlerin dengesizliği de anksiyete belirtilerinin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynar. Beyin yapısında yer alan bazı bölgeler, özellikle tehdit algısında görevli olan amigdala ve karar verme süreçlerinden sorumlu olan prefrontal korteks, anksiyete bozukluklarıyla ilişkili olarak işlevsel farklılıklar gösterebilir.
Psikolojik faktörler de anksiyete gelişiminde kritik öneme sahiptir. Özellikle çocukluk döneminde yaşanan travmalar, ihmal ya da istismar gibi olumsuz deneyimler, bireyin ilerleyen yaşlarda anksiyete bozukluklarına daha yatkın hale gelmesine neden olabilir. Aynı şekilde özgüven eksikliği yaşayan bireyler, yaşam olayları karşısında daha kırılgan olabilirler. Çocuklukta deneyimlenen aşırı kontrolcü ya da eleştirel ebeveyn tutumları da bireyin duygu düzenleme becerilerinin zayıflamasına yol açarak, kaygı bozukluklarına zemin hazırlayabilir.
Çevresel faktörler arasında ise stresli yaşam olayları öne çıkar. Boşanma, işsizlik, ekonomik sıkıntılar, akademik baskılar ya da sosyal izolasyon gibi durumlar anksiyete belirtilerini tetikleyebilir. Ayrıca, doğal afetler, kazalar veya şiddet gibi travmatik olaylar sonrasında travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ile birlikte anksiyete bozuklukları da gelişebilir. Özellikle sosyal medya ve mükemmeliyetçilik kültürünün yaygınlaşması, genç bireyler üzerinde baskı oluşturarak sosyal kaygının artmasına neden olabilir.
Bireyin kişilik özellikleri de anksiyete riskinde belirleyici olabilir. Çekingen, içe dönük, aşırı hassas veya mükemmeliyetçi bireyler, stresli durumlarla başa çıkmada zorlanabilir ve kaygıya daha açık hale gelebilirler. Bunun yanında, fiziksel sağlık durumu da önemlidir. Kalp hastalıkları, diyabet ya da tiroit bozuklukları gibi kronik rahatsızlıklar, kişinin genel ruhsal durumunu etkileyerek anksiyeteye neden olabilir. Ayrıca bazı ilaçların yan etkileri ya da madde kullanımı da kaygı belirtilerini artırabilir.
Anksiyete bozukluklarının ortaya çıkmasında tek bir neden yoktur; genetik yatkınlık, erken yaşantılar, kişilik özellikleri ve çevresel stres etkenleri bir araya gelerek bireyde bu bozuklukların gelişimine katkı sağlar. Bu nedenle, anksiyetenin önlenmesi ya da tedavisi sürecinde çok yönlü bir değerlendirme yapılması büyük önem taşımaktadır.
Anksiyete sırasında hem fiziksel hem de duygusal çeşitli belirtiler ortaya çıkabilir. Kişi bu süreçte gerginlik, huzursuzluk ve endişe duyguları yaşayabilir. Zihinsel olarak olumsuz düşüncelerle meşgul olabilirken, fiziksel düzeyde çarpıntı, hızlı nefes alma, soğuk terleme, ateş basması, mide rahatsızlıkları ve göğüs ağrısı gibi semptomlar da görülebilir. Bu belirtiler bir atak esnasında tek tek ya da birlikte meydana gelebilir.
Anksiyetenin Yaygın Belirtileri Şunlardır:
Sürekli bir huzursuzluk ve endişe hali
Korku ve olumsuz düşüncelerle zihnin meşgul olması
Nefes alışverişinde hızlanma
Aniden başlayan soğuk terleme
El ve ayaklarda titreme
Konsantrasyon güçlüğü
Kendini yorgun veya hasta hissetme
Zihnin olası bir tehdit dışında başka bir şeye odaklanamaması
Nefes almakta zorluk
Uyku düzeninde bozulmalar
Göğüs ve baş ağrıları
Mide bulantısı
Karın bölgesinde ağrı
Anksiyete bozukluğu, bireyde hem biyolojik hem de psikolojik belirtilere yol açarak günlük yaşamı olumsuz şekilde etkileyebilir. Ancak doğru bir uzman desteğiyle uygulanan uygun tedavi yöntemleriyle, bireyin yaşam kalitesi yeniden artırılabilir ve ruhsal iyilik hali sağlanabilir.
Ani ve yoğun kaygı durumlarında, özellikle acil müdahale gereken vakalarda, benzodiazepin grubu ilaçlar kısa süreli rahatlama sağlamak amacıyla kullanılabilir.
Genel olarak anksiyete tedavisinde, antidepresan özellikte ilaçlar düzenli bir şekilde 1-2 yıl boyunca kullanılabilir. Ancak sadece ilaç kullanımı yeterli olmayabilir. Bu süreçte bireyin stresle baş etme biçimlerini gözden geçirerek, işlevsiz savunma mekanizmalarının değiştirilmesi ve kaygıya neden olan düşünce kalıplarının dönüştürülmesi amacıyla psikoterapötik yaklaşımlar uygulanmalıdır.
Tedavi yaklaşımı kişiye özel planlanır ve sadece ilaç tedavisi (farmakoterapi), yalnızca terapi (psikoterapi) ya da her iki yöntemin birlikte kullanıldığı kombinasyon terapisi şeklinde olabilir.
Her bireyin deneyimi farklı olsa da anksiyete bozukluğunun tedavisinde temel olarak iki ana yöntem öne çıkar:
1. İlaçla Tedavi:
İlaçlar, anksiyetenin tamamen ortadan kalkmasını sağlamasa da belirtileri hafifletir, bireyin kendisini daha huzurlu hissetmesine ve sosyal yaşamla daha kolay başa çıkmasına yardımcı olur.
2. Psikoterapi (Bilişsel Davranışçı Terapi):
Terapötik görüşmeler kapsamında uygulanan bilişsel davranışçı terapi, kaygı bozukluklarının tedavisinde oldukça etkili bir yöntemdir. Bu terapi türüyle, bireye kaygıya yol açan olumsuz düşünce kalıplarını tanıma ve bunları olumlu düşüncelerle değiştirme becerisi kazandırılır. Zamanla bu teknikler sayesinde kaygı düzeyinde azalma gözlenir.
Anksiyete atakları sırasında beden ve zihnin sakinleşmesini sağlamak amacıyla uygulanabilecek bazı teknikler, semptomların hafiflemesine yardımcı olabilir. Bu tür kriz anlarında nefes egzersizleri yapmak, dikkat dağıtıcı etkinliklere yönelmek, gevşeme yöntemlerini uygulamak ve beslenme alışkanlıklarına dikkat etmek oldukça yararlıdır.
1. Nefes Egzersizleri:
Doğru ve kontrollü nefes almak, anksiyete belirtilerini hafifletmede en etkili yöntemlerden biridir. Nefes teknikleri, kişinin tekrar zihinsel odaklanma kazanmasına ve panik düzeyinin düşmesine katkı sağlar.
2. Dik Durmak ve Ayağa Kalkmak:
Anksiyete sırasında beden içgüdüsel olarak kapanma eğilimindedir. Dik durmak ve ayağa kalkmak, bedene tehlike olmadığına dair sinyal gönderir ve rahatlama sürecini başlatır.
3. 3-3-3 Kuralı:
Bu teknik, anksiyete atağı sırasında zihinsel dengeyi yeniden kurmak için uygulanabilir:
Bulunduğunuz ortamda üç nesneye dikkat edin ve isimlerini söyleyin.
Duyduğunuz üç farklı sesi tanımlayın.
Vücudunuzun üç farklı bölgesini hareket ettirin (örneğin, parmaklarınızı, bileklerinizi, kollarınızı).
4. Kaygıya Zaman Ayırmak:
Sizi endişelendiren düşünceleri bir kağıda not alın ve gün içinde yalnızca belirlediğiniz bir zaman diliminde bu düşüncelerle ilgilenin. Bu sayede sürekli kaygılanmaktan kaçınabilirsiniz.
5. Şimdiki Zamana Odaklanma:
Zihni gelecekle ilgili endişelerden uzaklaştırarak bulunduğunuz ana odaklanmak, anksiyetenin etkilerini azaltabilir. Mevcut ortamınızda bir tehdit olmadığını kendinize hatırlatmak faydalıdır.
6. Meşguliyet Yaratma:
Kaygı atağını fark ettiğiniz anda zihninizi meşgul edecek faaliyetlere yönelin. Yürüyüşe çıkmak, kitap okumak ya da bir film izlemek zihinsel olarak rahatlamanıza yardımcı olabilir.
7. Şeker Tüketimini Azaltma:
Fazla şeker almak sinir sistemini tetikleyebilir ve anksiyete belirtilerini artırabilir. Bunun yerine, protein ağırlıklı gıdalar tüketmek ve bol su içmek daha dengeli hissetmenize katkı sağlar.
Anksiyete bozukluklarının etkilerini azaltmak ve kaygı düzeyini kontrol altına almak adına yaşam tarzında yapılacak bazı değişiklikler oldukça etkili olabilir. Uyku düzenine dikkat etmek, düzenli meditasyon ve nefes egzersizleri yapmak, sağlıklı ve dengeli beslenmek, fiziksel aktiviteyi artırmak, alkol ve kafein tüketimini sınırlandırmak ya da sigarayı bırakmak gibi alışkanlıklar, kaygı düzeyini dengelemeye katkı sağlayan önemli adımlardır.
Bunların yanı sıra, zihinsel bakış açısında yapılacak bazı değişiklikler de anksiyetenin etkisini azaltmada oldukça önemlidir:
Yeni bir durumla karşılaştığınızda her zaman bunun zorlayıcı ya da tehdit edici olacağı düşüncesine kapılmamalısınız.
“O olayla karşılaşırsam baş edemem” ya da “o durumda tamamen dağılırım” gibi düşünceler zihninizi gereksiz yere sınırlar.
Geçmişte yaşanan olumsuz deneyimlerin gelecekte de tekrarlanacağı inancı, genellikle gerçek dışıdır. Her yeni durum, farklı sonuçlar doğurabilir.
Duygular her zaman gerçeği yansıtmayabilir. Bu nedenle mantıklı düşünmeye özen gösterilmeli, yalnızca hislerle hareket edilmemelidir.
Tıpkı diğer insanlar gibi siz de zorluklarla başa çıkabilecek güce ve yetkinliğe sahipsiniz. Daha önceki başarılarınızı hatırlamak, bu konuda size güven verebilir.
Aklınızda kurduğunuz felaket senaryoları çoğunlukla gerçekleşme ihtimali çok düşük olan varsayımlardır. Ancak bunları büyütmek, kaygının artmasına neden olur.
Kendinize ve çevrenize karşı daha anlayışlı olun. Sürekli olumsuz yönlere odaklanmak yerine, güçlü yönlerinizi fark etmeye çalışın.
Mükemmellik beklentisinden uzaklaşmak, hayatın doğal akışını kabul etmeyi kolaylaştırır. Her şeyi kusursuz yapma zorunluluğunuz yoktur; elinizden geleni yapmak yeterlidir.
Anksiyete, çoğunlukla belirsizlik karşısında hissedilen yoğun korku, endişe ve kaygı halidir. Bu durum kişinin hem zihinsel hem de fiziksel olarak etkilenmesine yol açabilir. Terleme, kalp çarpıntısı gibi fiziksel belirtilerle birlikte ortaya çıkar.
Sıklıkla mide bulantısı, kaslarda gerginlik, baş dönmesi ya da baş ağrısı yaşıyorsanız ve bu durumlar günlük hayatınızı etkiliyorsa, anksiyete belirtileri gösteriyor olabilirsiniz.
Kaygı bozukluğu, en az 6 ay süren, sürekli ve kontrol edilemeyen kaygı ve korkularla karakterize edilen bir ruh sağlığı problemidir. Genellikle günlük yaşamı zorlaştıracak düzeyde olur.
Anksiyete genellikle stres ve endişe kaynaklı olarak gelişir ve süreci daha uzundur. Panik atak ise ani ve yoğun bir şekilde başlar, kısa sürede zirveye ulaşır. Panik atakta nefes darlığı, göğüs ağrısı, baş dönmesi gibi belirtiler daha belirgindir.
Kişide yoğun bir huzursuzluk, gerginlik ve içsel sıkıntı hissi oluşturur. Zamanla özgüven eksikliğine yol açabilir ve fiziksel olarak da bedende gerginlik hissedilir.
Kriz esnasında kişi nefes almakta zorlanabilir, kalp atışları hızlanır, bayılacakmış gibi hissetme, boğulma hissi ve kontrol kaybı yaşanabilir.
Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, iyi bir uyku düzeni, stres kaynaklarından uzak durmak ve gerektiğinde psikoterapi ya da ilaç tedavisi anksiyete semptomlarını hafifletebilir.
Dünya genelinde anksiyete bozukluğunun görülme oranı yaklaşık %3.7’dir ve oldukça yaygın bir psikolojik rahatsızlıktır.
Kadınlarda erkeklere oranla daha sık rastlanır. Ayrıca çocukluk döneminde aşırı koruyucu yetiştirilen bireylerde ve özgüven problemi yaşayanlarda daha yaygındır.
En sık 10 ila 25 yaş aralığında görülür. Düşük gelirli bireylerde ve kadınlarda daha yaygın şekilde rastlanabilir.
Uygun tedavi yöntemleriyle kontrol altına alınabilir. Psikoterapi, bilişsel davranışçı terapi ya da ilaç tedavisi ile semptomlar büyük ölçüde yönetilebilir.
Anksiyetenin yol açtığı stres sonucu bazı alışkanlıklar (tırnak yeme, dudak çiğneme, ayak sallama) zamanla tik benzeri davranışlara dönüşebilir.
Zihnin gün sonunda daha fazla çalışmaya başlaması, sessizliğin verdiği yoğun düşünme hali, gece saatlerinde kaygının artmasına neden olabilir.
Stresli yaşam olayları, genetik yatkınlık, kronik hastalıklar ve psikolojik travmalar anksiyete bozukluğunu tetikleyebilir.
Evet. Sürekli zihinsel meşguliyet, endişe ve gerginlik dikkat dağınıklığına ve unutkanlığa yol açabilir.
Egzersiz sırasında salgılanan endorfin gibi kimyasallar kaygı seviyesini düşürerek zihinsel rahatlama sağlar.
Genellikle iştah ve sindirim sistemini etkileyebilir. Kimi bireylerde kilo kaybı görülürken, bazı kişilerde aşırı yeme eğilimi kilo alımına neden olabilir.
Diğer Yazı ve Makaleler
Web sitemizde kullanıcı deneyimini geliştirmek için, çerezler kullanılmaktadır. Detaylı bilgi için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.